özbek türkleri tarihi - Manevi ve medeni hayat
|
|
TÜRKİSTAN TÜRKLERİNİN MANEVİ ve KÜLTÜREL HAYATI
Türkistan Türklerinin Rus hakimiyetine karşı direnmelerinde iki faktör büyük rol oynamıştır.
1- İslam
2- Türklük Şuuru
Bilhassa 19. yy’ın sonlarına doğru pan – islamizm cereyanının Türkistan’a kadar yayılması ile İslam Ruslara karşı en büyük direnç kaynağı olmuştur. Rus hakimiyetine karşı direnme kaynağı olarak Türklük şuuruna gelince Rus istila orduları Türkistan kapılarına dayandığı zaman Türkmen ve Türkistan Hanlıklarının önderleri Ruslara; “sizinle hiçbir müşterek tarafımız yok; dilimiz, dinimiz, örfümüz ve taşıdığımız kanlar ayrıdır” diyerek vatanlarını savunmuşlardır. Türkistan Türklerinin kültürel uyanışı da Rus hakimiyetine karşı mücadelelerinde üçüncü faktör olmuştur. Çünkü bu kültürel uyanış ardından siyasi uyanışı da beraberinde getirmiştir. 19. yy’ın ikinci yarısında: dini ilimler yanı sıra modern ilimleri de öğreten “usul’ü cedid” (yeni metot) mektepleri açılmaya başlanmıştır.
Buhara da teşekkül eden “Genç Buharalıların” Ahmet Daniş, Hive’de teşekkül eden “Genç Hivelilerin” İsmail Hoca önderliklerinde faaliyete geçirdikleri bu yeni usul mektepler kısa zamanda çoğalarak sayıları 5.000’i bulmuştur. Bilhassa Gaspıralı İsmail Beyin fikirlerinin Türkistan’a kadar yayılması bu usul’ü cedid mekteplerinin faaliyetine yeni bir hız ve mana katmıştır. Gaspıralı’nın “dilde, fikirde, işçe birlik parolası” yalnız Türkistan Türkleri için değil bütün Türk dünyası içinde bir uyanış, bir hareketin başlangıcı olmuştur. Bu hareket Türklerin bir nevi Türklüğe ve İslam’a yeniden dönüşlerinin başlangıcını teşkil eder. Türkler arasındaki bu uyanış kısa zamanda pan – türkizm ve pan - islamizm akımlarının doğmasına zemin hazırlamıştır.
1916 isyanı göstermiştir ki, Türklerin hürriyetleri uğruna ne kadar cesurane mücadele ederlerse etsinler Rus İmparatorluğunun parçalanması haricinde istiklallerini elde etmeleri oldukça zor olacaktır. Buna rağmen Şubat 1917’de başlayan ve Ekim 1917’de gerçekleşerek çarlık rejimini deviren Bolşevik İhtilali, başlangıçta istiklallerini elde etmek için Türklere yeni ve çok iyi bir fırsat vermiştir.
a) 1917 Bolşevik İhtilâli ve Türkistan Türkleri
Şubat 1917’deki Bolşevik İhtilâlinin Rusya’daki Çarlık rejimine son vermesi Rus olmayan diğer milletleri olduğu gibi, Türkleri de çok sevindirdi. Fakat ihtilal idâresinin “bütün memurların ve askerlerin bulundukları yerde kalmalarını” isteyen emirnâmesi Türklerin sevincini kısa sürdürdü.
Zira, bu emirname ile getirdikleri on binlerce göçmeni silahlandırarak 1916 Milli İsyanı’nı kanla boğan Rus askeri ve sivil yöneticileri Türkistan’da kalıyorlardı. Bu insanlar dün Çarlık idaresinin uşaklığını yapmışlardı; bugün de Bolşeviklerin uşaklığını yapmaya hazır idiler
Türkistan’daki Rus idarecileri ihtilal hükümetinin direktifi ile bir “İşçi, Asker, Köylü Şûrası” kurarak memleketi eskiden olduğu gibi yine askeri rejimle idareye başladılar. Fakat çok geçmeden Moskova’dan aldıkları ikinci bir emir ile Türkistan’ın idaresini yenide düzenleyecek olan “Geçici Hükümet Encümeni”ni kurdular. Türkistan’ı Rus müstemlekesi yapmak için yıllardır çalışan Rus şövenistlerinin çoğunluğunu teşkil ettiği bu encümene Türklerden ancak Sadri Maksudi, Muhammedcan Tınışay ve Ali Han Bökeyhan’ı kâbul ettiler. Fakat Türk üyeler o kadar azınlıkta idiler ki, Türklere faydalı olabilecek hiçbir kararı Ruslar kabul ettiremediler.
“Geçici Hükümet Encümeni” Türkistan’ı Rus idaresine temelli yerleştirmek arzusunda olduğunu açıkça söylüyor ve bu hususta gerekeni hızla yapmaya çalışıyordu. Bunun üzerine Türkler, ihtilâlin başlangıçta verdiği çok sınırlı serbestlikten istifade ile Nisan 1917’de Türkistan Müslüman Kongresi” tertip ettiler. Bu kongrede “Geçici Hükümet Encümeni”nin faaliyetlerine karşı Türklerin zorla gasbedilen topraklarını geri alacak, Türkistan’a göçmen akımını durduracak ve müslümanların haklarını koruyacak “Türkistan Müslüman Merkez Şurâsı”nı kurdular. Bilâhare “Milli Merkez” olarak değiştirilen “Türkistan Müslüman Merkez Şurâsı” bütün Türkistan’a yayılarak şubeler açmaya ve halkı ilk defa bir teşkilat etrafında toplamaya başladı. Bu arada 4. Duma’da müslümanları temsil eden Türk lideri önderliğinde 14 – 24 Mayıs 1917’de Moskova’da “Rusya Müslümanları Kongresi” tertip edildi. Kongre Türklerin nasıl bir yol takip etmesini tartıştı. Rus devletinin içinde bütün müslümanlara kültür muhtariyeti verilmesi tezini savunanları, Türkler için, belli bir ülke, bütünlüğüne sahip olanlara milli muhtariyet ve toprak bütünlüğüne sahip olmayanlara da milli kültür muhtariyeti tanınmasını savunanlar oylama sonucunda 271’e karşı 446 oy ile mağlup ettiler. Bu neticenin alınmasında Milli Muhtariyet tezini savunan Azerbaycanlı Mehmed Emin Resulzâde ile Ali Topçubaşı, Buharalı Ubeydullah Hoca ve Başkırt lideri A. Zeki Velidi büyük rol oynadılar. Aynı kongre bir de “Milli Merkezi Şurası” kuruldu.
Türkistan’daki “İşçi – Asker – Köylü Şurası” temsilcisi Nikora, “ihtilal, Rus İhtilalcileri, Rus işçileri ve Rus askerleri tarafından gerçekleştirildi; bunun içinde Türkistan’da kuvvet ve idare bizim elimizdedir. Yerli halk kendisine verdiğimizle yetinmelidir” diye Türklere her türlü hakkı reddediyordu. Türkler ile Ruslar arasındaki münasebetler Rusların emperyalistçe tutumları yüzünden çok kritik bir döneme girdi. Zira, ihtilalcilerin Bolşevik grubu hazırlıklarını tamamladıktan sonra mevcut hükümeti devirmek için çoktan harekete geçmişler idi.
Ekim 1917’de Rus ihtilalcilerinin komünist grubu Kerenski hükümetini devirdikten iki hafta sonra Türkistan’da o ana kadar iş başında bulunan Çarlık ve Kerenski devresi Rusları (Sabık Çarlık Memurları, askerler ve subaylar) Taşkent’te kendi kendilerine bir komünist darbesi yaptılar. Türkistan Türkleri arasında komünizmin K’sını bilen hiç kimse yok idi. Onun için, Türkistanlılar, komünist Rusların Taşkent’teki iktidar değişikliğine ve diğer şehirlerdeki hareketlerine katılmadılar.
Ruslar, 15 – 22 Kasım 1917 arasında yaptıkları kongre sonunda “Türkistan Sovyet Komiserliği”ni kurduklarını ilan ettiler. Güya bu komiserlik Türkistan’da iktidarı temsil ediyordu. Esasında ise, yeni bir diktatörlük idaresinden başka bir şey değildi.
Kısa zamanda anlaşıldı ki, yeni Sovyet rejiminin en büyük gayelerinden biri milli esaslara göre gelişmekte olan Türklerin muhtariyet çabalarını önlemek idi. Nitekim, Türkistan’daki Sovyetler, Moskova’daki “Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetleri Merkez Komitesi”nden aldıkları emir ile 1 Mayıs 1918’de yaptıkları kongrede Sovyetlere bağlı “Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”ni kurduklarını ilân ettiler.
Türkistanlıların milli muhtariyet isteklerinin amansız muhaliflerinden biri olan Satarof, “Rus ihtilâlinin Türkistan’da derhal müstemlekeci bir yol tutmak mecburiyeti kaçınılmaz oldu” diyerek Rusların maksadını açıkça itiraf etmiştir.
Türkistan Türklerinin milli haklarından vazgeçmeyip mücadeleye devam etmeleri Rusları yeni tedbirler almaya sevketti. Sovyet yönetimi, hükümet ve Rus Komünist partisi adına 8 Ekim 1919’da bir “Türkistan Komisyonu” teşkil ederek acilen Türkistan’a gönderildi. Bu komisyon, sahip olduğu diktatörce yetkilerle, faaliyetini Ekim 1919’dan 1923’ün ortalarına kadar özellikle Sovyet iktidarını kuvvetlendirmeye, Türkistan’ın kat’i olarak Rusya’ya bağlanmasına ve Rus ile Sovyet aleyhtarlığı eğilimindeki Türkistan milli hareketini yıkmaya sevketti.
Sovyetlerin gayelerini gerçekleştirmek için Türkistan’da seçtikleri ikinci yol, Rus komünist partisinin bir modeli olan “Türkistan Komünist Partisi”ni kurmak oldu (17 Haziran 1918). Türkler arasında hiçbir komünist bulunmadığı için Türkistan Komünist Partisi’nin ilk üyeleri tamamen Ruslardan meydana gelmişti. Yapılan bir seri kongreler ile Türkistan’da kalmış yabancı harp esirleri ile Türklerden sosyal demokrasi fikrine inanan bazı şahıslar parti üyeliğine alındılar.
En kötü şartlarda dahi hakları için mücadele etmek kararında olan Türkler, komünist partisine bağlı bir “Müslüman Bürosu” kurmayı başararak halkın isteklerini bu büro kanalı ile dile getirmek istediler “Müslüman Bürosu” gelişerek kısa zamanda Rus ve Türkistan komünist partililerin rakibi ve halkın bir ümidi haline gelmeye başladı. Bunun üzerine (komünizme inanmadıkları, daha doğrusu ne olduğunu bilmedikleri halde) bir kısım Türkler komünist partisine girmeye ve “Müslüman Bürosu”na destek olmaya başladılar. Türkler, kâfi çoğunluğu sağladıktan sonra12 – 18 Ocak 1920’de komünist partisi kongresinden “Komünist Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”nin adını “Türk Cumhuriyeti” ve Türkistan Komünist Partisi’nin adını da “Türk Komünist Partisi” olarak değiştirmeye muvaffak oldular. Rus ve Sovyet yönetimi, Türkistan Cephesi Kumandanı General Frunze’nin ikazı üzerine bu kararı reddetti. Ayrıca, 8 Mart 1920’de de Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi bu kararı hükümsüz saydı. Bunun üzerine Eylül 1920’de yapılan bir kongre ile bütün partilerin birleştirilip bir Türkistan Komünist Partisi kurulmasına ve bu partinin Merkez Komitesi nezdinde “Milli Şube”nin kurulmasına (Türkistan yerli komünistleri için) karar verildi. Kısa zamanda Buhara ve Hive’de Komünist Parti’nin şubeleri açarak komünizmin bütün Türkistan’a yayılması gayesine gidildi.
Türk illerinde kurulan Komünist Partileri üyeleri arasındaki Rus şovenizmi ile Türkler arasındaki milli cereyanları bertaraf edememiş ve komünist yönetimi bu ili tarafın ve görüşlerinin çekişmesi halinde uzun müddet devam etmiştir. Bazı Sovyet iddialarının aksine, bugün bu mesele bütün canlılığı ile devam etmektedir.
|
|
|